İşadamı Murat Ülker, yapay zekayı yorumluyor. muratulker.com web sayfasından alınmıştır.

20 Mayıs 2021

Hatıra ve Hafıza Nerde Birleşir, Nerde Ayrışır?

Dijitalleşme hayatımızın her alanına nüfuz ederken sanata da sızması kaçınılmazdı ama bu kadar güzel meyveler vermesi beni şaşırtıyor açıkçası. Refik Anadol, medai iftiharımız ve  dünyada sanat camiasını etkileyecek şekilde  çok güzel işler yapıyor, hatta ne mutlu ki bir eserini de pladis veri uzayı olarak bizim için hazırlamıştı, onu merak edenler daha önce yazdığım  yazıdan okuyabilirler Link 
Refik Anadol aslında yapay zeka, yaratıcılık ve mimarinin kesiştiği bir sanat pratiği icra ediyor. Kendi deyimiyle araştırmaları büyük bir hızla genişleyen dijital evrenin ve teknolojinin insanlığa dayattığı olasılıkları, zorlukları ve yapay zeka çağında insan olmanın ne anlama geldiğine yoğunlaşıyor. Bana sorarsanız AI yani yapay zeka aslında yazılımcısına  tabidir. O ise, eşrefi mahlukat (*) veya esfel-i safilin (**) arasında bir yerdedir. Yani AI karakter de huy ve önyargılıdır desem? Gelin bunu bu hafta biraz açalım, geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğim Makine Hatıraları: Uzay sergisinden de biraz bahsetmiş olayım.

Makine Hatıraları: Uzay sergisi Refik Anadol’un İstanbul’da şimdiye kadar gerçekleştirdiği en kapsamlı sergiymiş. Sergiyi gezmeye başlarken bir alt kata iniyorsunuz. İlk bölüm “Hatıralar”da Nasa’nın halka açık verilerinden yol çıkarak ISS, Hubble ve MRO uzay teleskopları tarafından kaydedilen veriler kullanılmış. Bu aynı zamanda şimdiye kadar sanatsal bir enstalasyonda kullanılan en büyük uzay temalı veri kümesiymiş. İki milyondan fazla görüntüden faydalanılmış.

Refik Anadol, The Data Tunnel (Veri Tüneli).

Sizi karşılayan ilk esere ayrılmış büyükçe bir oda var, bu odada aynaların da varlığıyla dört bir yandan  akan görüntülerle yapay zeka kararlarını okuyup görebildiğiniz bir dünyada yürüyor gibi oluyorsunuz. Teleskopların devreleri, fiziksel ve zahiri görüntüleri, üç boyutlu modelleri, sergide kullanılan yapay zeka algoritmalarının patternleri yani sergide yer alan eserlerin bileşen havuzunun sanata dönüşmüş formunu deneyimleyebiliyorsunuz. Görseller aktıkça eser sizin algılarınızla oynamaya başlıyor, kendinizi bir asansörde yukarı çıkıyor gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Eğer sergiden beklentiniz size farklı algı olanaklarını sunmasıysa; sizi tamamen ele geçiren, kendi içinde bir seyahate çıkaran bu iddialı başlangıç ile ‘tamam doğru yerdeyim’ diyorsunuz. Sergi, kimi zaman müzikle harmanlanmış görselliğiyle de beklentinizi karşılayacağının garantisini ilk eserde veriyor.

Refik Anadol, AI Data Sculpture: ISS, Hubble,MRO (Yapay Zeka Veri Heykeli: ISS, Hubble,MRO),

Serginin ikinci katı, girişte. Burada Anadol ve ekibinin son beş yılda gerçekleştirdiği farklı çalışmalardan aktarımlar yapılmış;  Walt Disney Concert Hall,  Los Angeles çalışmalarında kullandıkları yapay zeka heykelini Los Angeles Filarmoni Orkestrasının Rachmaninov performansı eşliğinde izliyorsunuz. Sergi herkese açık olduğu için orkestranın hediyesiymiş. Burada daha büyük bir oda içerisinde karşınızda dev bir eser çıkıyor. 13 dakikalık bir döngüde deneyimlenmesi önerilen bu eserin olduğu odada duvarlar ve diğer her yer sade, sizi çağıran şey sadece eserin kendisi, bu çağrının davetiyesi ise de odaya yaklaşırken duyduğunuz Rachmaninov. Müziğin bu eserin deneyiminin bir parçası olması, size alıp götürmesini de kolaylaştırıyor. Anadol, burayı pandemide herkese iyi gelmesini umduğu meditatif bir deneyim olarak adlandırıyor. Sanırım bunda da haklı.

Bir üst kata çıktığınızda ise serginin ikinci bölümü “Düşler”e ulaşıyorsunuz. Üç kata yayılmış bu bölümde yine aynı arşivden yola çıkarak hem dünyanın hem diğer gezegen ve gök cisimlerinin topolojik yapılarını veri rüyalarına dönüştüren tablolar ve heykeller yer alıyor. Hayallerle rüyalar arasındaki ilintiyi gidemediğimiz yerlerle ilgili hisler ya da durumlar olarak açıklayabileceğimizi iddia ediyor sanatçı ve diyor ki insanlık olarak keşfetmek istediğimiz yerlere bu makinelerin bize gösterdikleri sayesinde yaklaşabiliyoruz. Yapay zekanın bu veriler arasında ‘’tıpkı rüya görürken zihnimizin yaptığı gibi’’ bağlantılar kurarak, bizi farkında olmadığımız arzular, amaçlar ve potansiyellerle tanıştırabilir. Aslında bu merak ettiğimiz yerlerle ilgili sanata dönüşmüş veriler o yerlerle ilgili hayal gücümüzü tetikliyor. Yani  kainatın aslında hiç görmediğimiz yerlerine dair gördüğümüz halüsinasyonlar bizi hem buralara yakınlaştırıyor hem de evrene aidiyet duygumuzu su yüzüne çıkarıyor.

Refik Anadol, Machine Memoirs v.2 (Makine Hatıraları v.2).

Düşler bölümünün ilk eserinde 18 farklı projeksiyonun kullanıldığı hem duvarların hem de zeminin bir tuvale dönüştüğü bir eser bizi karşılıyor. Üç boyutlu bir yapay zeka sinema deneyimi, yani tam anlamıyla bir makine rüyasının içine adım atıyorsunuz.

Refik Anadol, Synthetic Landscapes -Mars (Sentetik Manzaralar – Mars).

Bir sonraki katta ise Mars’ın fotoğraflarından derlenmiş ve elektriği kesilmediği sürece kendini tekrar etmeden sonsuza kadar devam edebileceği söylenen rüya eseri var. Tam karşısında ise Mars’ın üç boyutlu bir heykeli . Fiziksel form, rüyalarını gözlüyor yani.

Refik Anadol, Machine Hallucinations: ISS Dreams (Makine Halüsinasyonları:ISS Rüyası) &MRO Dreams (MRO Rüyası).

En üst katta ise dijital kanvaslarda dikey dikdörtgen formalarda verilerin yine pigmentlerle canlandırılmış halleri mevcut. Aslında arka planında anca teknolojik imkânlarımız sayesinde varlığını teyit edebildiğimiz/görebildiğimiz mekanlardan yine kendi kurgumuz olan bilgisayarlara yüklenen imajların yapı taşları olarak kullanılmasının felsefi bir boyutu var. Bu anlamak  için tam burada  Refik Anadol’un kullandığı terminolojiyi açmak gerekiyor sanırım.  Anadol “hafıza” ile “hatıra”nın farkını vurguluyor. Hatırayı daha bireysel, insanın kendi beyninde çoğalttığı ve sonsuza giden imge çeşitliliğini üreten, yaşayan bir varlık olarak değerlendiriyor. Hafızayı ise daha kolektif görüyor. Rüya ve hayal arasındaki ilinti içinse birinde bilincimiz açık ve arzularımızın farkındayız, diğerinde ise belleğimiz tarafından bastırılmış isteklerimizle yüzleşiyoruz, diyor. Bu sergide bu analojileri uzaya taşırsak insanlık olarak hayalini kurduğumuz, keşfetmek istediğimiz o uzak yerleri bizim için gözleyen makinelerle oralara yakınlaşabildiğimizi gösteriyor. Yapay zeka da bu aklımızda tutamayacağımız büyüklükteki veriler arasında  tıpkı bizim rüyalarımızda yaptığımız gibi bağlantılar kurabiliyor, bu da bizi farkında olmadığımız arzular, potansiyeller ve amaçlarla tanıştırıyor. Bu  düşüncenin tetikleyicisi olduğuna inandığı eserlerini sergilerinde bize sunuyor yani…

Refik Anadol, Machine Hallucinations: ISS Dreams (Makine Halüsinasyonları:ISS Rüyası) &MRO Dreams (MRO Rüyası).

Sergi kitapçığının arkasında sanatçının soru cevap kısmını da severek okudum. Sizlere de ilgimi çeken kısımları aktarayım isterim; bu sergi için yaklaşık üç yıl boyunca teleskoplardan gelen görselleri taradıkça  “teleskopların da anıları, seyahatnameleri var” diye düşünmeye başlamış Anadol. Buradan da yapay da olsa bunca görüntüyü belleğinde toplayan teleskopların  rüya görebileceği ihtimalini düşünmeye başlamış, nasıl olurdu acaba diye.

Aynı şeylere bakıp nasıl farklı şeyler düşünüyoruz değil mi? Bilim insanlarıaynı yerde  yaşam kanıtı olabilecek şeyler ararken, sanatçı ise teleskopların rüyaları nasıl olur diye düşünüp sınırın ötesine geçiyor 😊

Çok  heyecanlandırıcı bir haberi var Refik Anadol’un..Eserlerinin ve araştırmalarının hafızayı etkileyen bazı nörolojik hastalıların tedavisinde terapi amaçlı kullanılabilme ihtimali olduğundan söz ediyor. Bizlerle önümüzdeki aylarda sinirbilim ve sanat üzerine birçok yeni projesinden haberdar edecekmiş.

Refik Anadol’un bu sergisini bize  bir yandan kendi makineleşmemizi sorgulattığı için  diğer yandan da makineleri insana özgü algı kalıpları üzerinden anlamlandırmaya çalışmamızı sağladığı için çok değerli buluyorum. Tam da bu yüzden bana sorarsanız AI yani yapay zeka aslında yaratıcısına tabidir. Yapay zeka kullanılarak ortaya çıkarılan ürünler de yapay zekanın yaratıcısı, sahibi ve kullanıcısından bağımsız düşünülemez. Onlar ise, eşrefi mahlukat (*) ve esfel-i safilin (**) arasında bir yerdedir. Kendini aşabilen varlık olmadığı için de yaratıcısı insan gibi AI karakter de huy ve önyargılıdır aslında…Yapay zeka ve yaratıcılık konusunu anlatan iki ilginç video var. İzlemenizi öneririm https://www.youtube.com/embed/uSUOdu_5MPc?enablejsapi=1&autoplay=0&cc_load_policy=0&iv_load_policy=1&loop=0&modestbranding=0&fs=1&playsinline=0&controls=1&color=red&cc_lang_pref=&rel=0&autohide=2&theme=dark&

ve https://ne-np.facebook.com/TheEconomist/videos/how-computers-are-getting-more-creative/202212998071009/

Anadol’un soru cevap bölümünün kapanışında verdiği yanıt da çok güzel; “Pandemi sonrasında sanatın çok daha önemli olduğu bir döneme gireceğiz. Sanatın bizi iyileştirebileceğine inancım tam. Böylesine zor ve acı geçen sürece, bir nebze de olsa pozitif bir katkım olabilirse ne mutlu bana. İzleyicilerin sergiden mutlu, dünya ve evrenle ilgili yeni sorular sorabilen ve ilham almış bir şekilde ayrılmalarını diliyorum.”

Gerçekten son dönemlerde tüm dünya oldukça zor dönemlerden geçiyor, hepimiz bu zorlukları farklı noktalarda, farklı ölçeklerde hissetsek de hepimizi etkilediği aşikar. Bu gibi sergilerin, dolayısıyla sanatın yaşam alanımızı genişlettiğine inanıyorum.

Dilerim insanın en güzel ve insanlığı ileri götüren özelliklerinden biri olan merak, dünya ve evrenle ilgili sorular sorma hali baki kalır. Allah hepimize güç versin…

Bu arada sergi bitti ancak merak edenler için Youtube’da 360 deneyimleme imkanı hala mevcut, meraklılar için linki buraya bırakıyorum:https://www.youtube.com/embed/2YUssC5yD7w?enablejsapi=1&autoplay=0&cc_load_policy=0&iv_load_policy=1&loop=0&modestbranding=0&fs=1&playsinline=0&controls=1&color=red&cc_lang_pref=&rel=0&autohide=2&theme=dark&

(*) varlıkların en şereflisi

(**) aşağıların aşağısı

Paylaş.
Exit mobile version