Unutmamak gerekir ki, aslında şirketler de insanlar gibi algılanır…

“Thank You for Being Late: An Optimist’s Guide to Thriving in the Age of Accelerations” yani Türkçe çevirisi ile “Geç Kaldığınız İçin Teşekkür ederim/Hızla Dönüşen Çağda Ayakta Kalma Rehberi” adlı kitabında Thomas Friedman, hızlanan bir dünyada yaşamanın zorluklarına ve bu hızlandırılmış çağda nasıl ayakta kalabileceğimize dair bir rehber niteliğindedir.

Kitabında hızlanan değişime dikkat çeken Friedman, teknolojide, globalleşmede ve doğada meydana gelen hızlandırılmış değişimleri inceler. Özellikle 2007 yılından itibaren, iPhone’un tanıtılmasıyla birlikte, teknolojinin hızla ilerlemesiyle dünyanın nasıl değiştiğini vurgular.

İnsanların, toplumların ve kurumların bu hızla değişen dünyaya adaptasyon sağlamakta zorlandığını, bu nedenle bazı bireylerin ve toplumların geride kaldığını belirten Friedman, bu hızlı değişimlerin bireylerin ve toplumların değerlerini, becerilerini ve düşünce yapılarını yeniden değerlendirmelerini gerektirdiğine inanır. Teknolojik değişimin etkisi altında insanların birbirleriyle ve toplumla nasıl etkileşimde bulunduğunu da sorgulayan Friedman, teknolojik değişimin bireylerin toplumda nasıl bir rol oynadığına dair algılarını nasıl değiştirdiğini ele alır.

Friedman ayrıca, “Küreselleşme bizi bir araya getirirken, yerellik bizi ayakta tutar ve kimliğimizi korur” diyerek küreselleşmenin etkisi altında, yerel toplulukların ve bireylerin nasıl bir rol oynadığını ve bu rollerin nasıl değiştiğini tartışır.

Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, etik değerlerimizi ve ahlaki pusulamızı kaybetmemeliyiz” sözleriyle hızlandırılmış bir dünyada, bireylerin ve toplumların etik değerlere sahip olmanın ve bu değerlere bağlı kalmalarının önemini vurgular.

Kitapta değişimin kaçınılmaz olduğunu, ancak bireylerin ve toplumların bu değişimlere nasıl tepki vereceği konusunda bir seçenekleri olduğunu belirten Friedman “Karşılaştığımız zorluklar büyük olsa da bu değişimleri fırsata dönüştürme gücümüz var” diyerek bu değişimlerin fırsatlara dönüştürülebileceğine inanır ve okuyucuları bu yönde teşvik eder.

Özetle, Thomas Friedman bu kitapta hızlandırılmış bir çağda nasıl ayakta kalabileceğimizi, toplumsal değişimlere nasıl uyum sağlayabileceğimizi ve bu süreçte nasıl daha etik, anlamlı ve faydalı bir yaşam sürebileceğimizi keşfetmeye davet eder.

İş ve toplumsal yaşamda altın kural

Teknoloji, globalleşme ve iklim değişikliği gibi hızlanan kuvvetlerin bizi nasıl etkilediğini detaylı inceleyen Thomas Friedman, modern dünyada, teknolojik ilerlemeler ve sosyal değişimlerin hızlandığı bir dönemde, insanların birbirleriyle nasıl daha etik ve anlamlı bir şekilde etkileşim kurabileceğini özellikle şu “Altın Kural” ile vurgular: “Başkalarına senin de kendine yapılmasını istediğin şekilde davran.” Bildiğiniz gibi bu kural, birçok kültür ve dinde de benzer ifadelerle yer bulmuştur ve etik bir yaşamın temelini oluşturur.

Özellikle şirket sahipleri ve CEO’lar veya karar vericilerin bu kitabı okumasını önemle tavsiye ediyorum.

Birey olarak önce yaşadığımız topluma ve dünyaya bakış ve yaşam tarzımıza, benimsediğimiz geleneklere ve inançlara, ana dilimizi nasıl kullandığımıza, düşünce biçimimize, sahip olduğumuz yerel ve evrensel değerlere, merak ve ilgi alanlarımıza, sahip olduğumuz yetenek ve hobilerimize dışarıdan biri gibi bakmayı deneyelim…

Duyarlılıklarımız ve kırmızıçizgilerimizi, etik ve ahlak ilkelerimizi, yakından tanıdıklarımız veya tanımadıklarımızla olan iletişim kurma şeklimizi de inceleyelim…

Bizi mutlu ve huzurlu kılan sanat ve zanaatlarla etkileşimlerimizi, çevre ve doğayla ilişkilerimizi, iyi gün de ve kötü günde kimlerin yanında olduğumuzu, yardımsever ya da yararlı olabilmek gibi duygusal yönlerimiz ile vicdan/cüzdan arasındaki çelişkimizi, eğitim ve öğrenme arzumuzu, maddi ve manevi kazanımlarımızdan aldığımız hazzı da değerlendirmeye çalışalım…

Sonra biraz daha düşünüp kendimize soralım:

Tanık olduğumuz bazı sorunlara çözüm bulmak için yaptığımız çabalar, kimsenin etkisi altında kalmadan edindiğimiz toplumsal görevler, geleceğe dair öngörü kazanma uğraşlarımız her birimizin sosyal yaşamda fark edilmesini sağlayan, ayırt edici kişilik veya karakterimizle ilgili birer gösterge değil mi?
Özetle bir bireyi, toplumu ya da bir şirketi diğerlerinden farklı kılan, nesilden nesle aktarılarak çağın gereği değişimlere uğrayarak devam eden, kendine özgü sanatı, inançları, örf ve adetleri, anlayış ve davranışları, yaşayış ve düşünüş tarzı ile tüm bu göstergelere ayırt edici bir kimlik, bir kültür diyebilir miyiz?

Anlaşılacağı üzere, toplumsal yaşamın bir gereği olarak benzer ya da farklı tüm bu kimlik, kişilik ve kültür özellikleri, bizleri bir arada tutan ve birleştiren sosyal ağları oluştururlar. Bu sosyal ağlarda kimi kimlikler ya daha çok tercih edilen ve aranan kişilikler olur ya da tam tersi…

Bu nedenlerle kimlik ve kültür, bireyler kadar kurumlar, işletmeler ve markalar için de hem sosyal hem de iş yaşamımızda oldukça önemli rol oynayan birer gösterge olmaya devam eder, çünkü şirketler de aslında insanlar gibi algılanır…
Şimdi bir kez daha düşünelim…

Potansiyel müşteriler sizi neden tercih etsinler?

Sizinle benzer özelliklere sahip çoğu rakibinizin yaptığı gibi sadece iç veya dış pazarlara sunduğunuz markalı ürün ve hizmetler, konumlandırma ve fiyatlandırma, pazarlama ve satış şekli, ciro ve kâr hedefleriniz, sosyal ve geleneksel medya üzerinden yaptığınız açıklamalar, kampanyalar ve tanıtımlar sizi yeterince farklılaştırabilir mi?

Oluştura geldiğiniz ekosistemde iş, ilişki ve iletişim halinde olduğunuz çalışanlar, hissedar ve tedarikçiler, bayiler ve dağıtım kanalı, düzenleyici kurumlar, kredi ve finans kuruluşları, mevcut veya potansiyel müşteriler, hatta rakipleriniz karşısında hangi özellikleriniz ile fark yaratabilirsiniz?

Tüketicinin aklında ve gönlünde pay kazanmadan pazar payını artıramazsınız

Bir işletme olarak sahip olduğunuz misyon, vizyon ve değerler, etik kodlar, sizinle özdeş anahtar kavram ve kelimeler, başarı hikayeleriniz, kurum ve marka vaadiniz, vaadinizi daima yerine getirmeniz canla başla kurduğunuz organizasyonun kurumsal kültürü hakkında bir fikir verir.

Öte yandan çalışanlarınız için yarattığınız iklim ve müşterilerinize verdiğiniz önem, topluma ve çevreye olan sorumluluk ve duyarlılıklarınız, sahip çıktığınız sorunlar ve çözüm bulma çabalarınız, destek verdiğiniz toplumsal konular, sağladığınız faydalar, düzenlediğininiz etkinlikler, ayıpsız üretim ve hizmet tarzınız da iş ağınızı güçlendirir, potansiyel müşteri bağlantılarınızı artırır.

İşletme kültürünüzü yansıtan tüm bu göstergeler kararlı, tutarlı ve sürekli bir hale getirilip lider ve yönetim ekibi tarafından ete kemiğe de büründürülürse, işletmeniz bir tüzel kimlik olmaktan çıkıp iş ve yaşam tarzı ile herkese ilham veren, güvenilir ve saygın bir markaya dönüşmeye başlar.

İş’te o zaman rakiplerinizden farklılaşır, herkese ilham verir, önce akıllarda ve gönüllerde kalıcı pay edinmeye başlar, sonra da pazarda…

Bu nedenle, sunduğunuz ürün ve hizmetlerin potansiyel alıcılarının bulunduğu yere sadece bir “pazar” olarak değil, önce bir kültür olarak bakabilir ve değerlendirirseniz kazanma ihtimalinizi artırırsınız.

Tıpkı Elfyn Thomas’ın dediği gibi: “Algılar gerçektir. Eğer kazanmak için oynuyorsanız, algılar sizin lehinize olmalıdır. İnsanları sizi dinlemeye, söylediklerinizi anlamaya ve sizi desteklemeye ikna edebilme kabiliyetiniz, kazanma veya kaybetme ihtimalinizi belirleyecektir.”

(Yazıyla ilgili görüş ve düşüncelerinizi yazarlar@sentezmedya.com.tr adresine göndererek yazarımızla paylaşabilirsiniz.)

Paylaş.
Exit mobile version