12 Temmuz 2022 tarihi uzaya bakışımıza yeni bir sayfa açacak. Bu dönüşümü, geçen Aralık ayında gönderilen James Webb Uzay Teleskobu sağlayabilir.
James Webb Uzay Teleskobunun çektiği 5 fotoğrafın 12 Temmuz’da kamuoyu ile paylaşılmasının yanı sıra, teleskobun mesaiye başlaması anlamı da taşıyor. Buna göre, yıldızlar, gezegenler, nebulalar, bulutsular, karadelikler veya karanlık enerji hakkında yeni bilgiler edinebileceğiz. Öyle ki pek çok yıldızın doğumuna, ölümüne şahitlik ederken, evrenin derinliklerinde 14 milyar ışık yılı öncesine dair de bilgiler edineceğiz.
Ve doğru soruları sorabilirsek, doğru cevaplar da bulabileceğiz.
Önce Hubble, şimdi James Webb
Son dönemde uzay yarışları arttı. Bunu devletlerin güç gösterisi yorumuyla açıklamak konuyu hafifletir. 80’lerde soğuk savaşın sona ermesiyle gündemden düşen uzay savaşları; birkaç önemli teknolojik gelişmenin ardından tekrar hızlandı.
Bu hızı sağlayan en önemli etken, Hubble Teleskobu oldu.
Hubble Teleskobu Nisan 1990 yılından beri uzayda. James Webb Teleskobunu anlamak önemini anlamak için, Hubble anlamak gerekiyor. Bu kıyas sonucunda, uzayda nasıl yeni pencereler açılabileceğini göreceğiz.
Her iki uzay teleskobunun hayatımıza girmesini, Ay’a ayak basmaktan, Mars’a araç göndermekten daha önemli olduğunu düşünüyorum. Hubble Teleskobu ve James Webb Uzay Teleskobu insanlığın uzaya açılan gözleridir.
Hubble, dünyanın etrafında saatte 28 bin km hızla, 90 dakikada bir turluyor ve şimdiye kadar da 7 milyar kilometreye yakın yol kat etti.
Hubble’ın başına gelenler!
Hubble, en popüler teleskop unvanına artık James Webb’e devredecek. İkisi kıyas etmeden önce, Hubble’ın başına gelenler hakkında bilgi vereyim.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekiyor. Eğer Uzay Mekiği olmasaydı, Hubble Teleskobu da olmazdı. Çünkü Hubble’ı 1990 yılında 540 kilometre yukarıda dünya yörüngesine, Discovery uydusuyla yerleştirildi. Hubble da olmasaydı, James Webb Uzay Teleskobu da o kadar uzak bir noktaya kusursuz, hatasız gönderilemezdi.
İlk sürpriz şuydu: Görüntüler bozuk çıktı. Çünkü teleskobun aynasında da sorun vardı. Bir milyar dolar harcanan proje neredeyse çöpe atılabilirdi. Haliyle en pahalı fiyasko olarak tarihe geçebilirdi. Ama tamir imkanı vardı. İki yıl sonra Uzay Mekiği ile 7 kişilik ekip gönderildi ve ayna değiştirildi.
Yeni ekibin parça değişimleri sonucu Hubble tekrar fotoğraf çekmeye başladı. Gönderdiği ilk fotoğrafı gören bütün bilim adamları her şeye değdiğine karar kıldılar. Müthişti, bilimsel bir hayranlık uyandıran ve 4 milyar ışık yılı ötesine giden görüntüler sağladılar.
Uzayı keşfediyoruz!
Unutmayalım insan gözü ile uzay boşluğuna baktığımızda ancak 5 bin yıldız görebiliyoruz. Aradaki boşluklar Hubble ile dolmaya başladı. Milyonlarca galaksi görmeye başladık ve her galakside 300 milyondan fazla yıldız yani bizim güneşimiz gibi sistemler olduğunu keşfettik.
Mesela Kartal Bulutsusu hakkında ilk kez Hubble ile bilgi sahibi olmaya başladık. Bulutsu, yeni doğan yıldızların oluşturduğu toz ve gaz kümeleri anlamına geliyor. Bilimsel açıdan büyüleyici anlardı…
Hubble’a 10 yıllık bir ömür biçilmişti. Ama Hubble’dan sonra önemli teknolojik gelişmeler yaşandı. En önemlisi bilgisayarlar çok gelişti ve mobil teknolojinin getirdiği adımlar atıldı. Ama en önemlisi spektroskop yani tayf ölçme tekniğinde ilerlemeler sağlandı. Spektroskopi özelliği ile yıldız ve gezegenlerin analizini yapmak mümkün olacaktı.
1997’de Discovery ile yeni ekip görevlendirildi ve Hubble fotoğrafları spektroskopi ile yaşama dair izleri de takip edebilecekti.
2002’de kameralar yenilenmek için bir ekip daha görevlendirildi. Ve görüntü kalitesi 10 kat daha artırıldı. 2003 yılında gönderilen ekibi taşıyan Uzay Mekiği dünya atmosferinde yandı ve ekipten hayatta kalan olmadı.
Bu kaza, teleskobun güncellenmesine bir dönem ara verilmesine sebep oldu.
2007’de spektroskop ve kamera bozuldu. Değişim için son bir görev ekibi 2009 yılında tekrar uzaya çıktı. O günden beri Hubble çalışmaya devam ediyor. Webb’e rağmen gittiği yere kadar da çalışmaya devam edecek.
Evrenin derinliklerine bakmak!
Hubble’ın başarısı yeni bir hedef ortaya koydu… Daha etkili bir teleskop ve ay ile güneşin ışınlarından etkilenmeyen 1,5 milyon kilometre uzaklıkta bir konumda, evrenin derinliklerine bakış yapacak ve bütün insanlığa hizmet edecek yeni bir proje.
İşte James Webb Uzay Teleskobu projesi 25 yıl önce böyle bir niyetle çalışmaya başladı. Sadece NASA değil, Avrupa Uzay Ajansı, Kanada Uzay Ajansı başta olmak üzere, dünyanın onlarca uzay araştırması biriminin desteği ile yola koyuldu.
Şimdiye kadar 10 milyar dolar harcanan James Webb’in çektiği fotoğraflar ve verimliliği, 100 kat daha başarılı sonuçlar verecekti. İlk izlenimler öyle olduğunu gösteriyor.
Sıfır hata ile çalışıyor
Hubble, dünya atmosferinde ama James Webb 1.5 milyon kilometre ötede. Oraya yolculuk en az bir ay sürüyor. Teleskobun kendi kendini çalışmaya ve çekim yapmaya hazırlaması için bile 6 ay bekledik. Yani herhangi bir arıza durumunda tamir ekibi için Uzay Mekiği gönderilmesi mümkün olamazdı. Yani sıfır hata prensibi ile çalışmalıydı. Öyle de oldu.
James Webb Uzay Teleskobu ilk olarak beş fotoğraf paylaştı. Yakın diyebileceğimiz bir gezegen görüntüsü yanı sıra en uzak yerlere de odaklanıp çekilen ayrı niteliklerde beş fotoğraf.
İnsanlığa yönelik bir proje olduğu için de, bilim insanları sipariş vererek evrenin farklı konumlarına dair bilgi siparişinde de bulunabilecekler. Şimdiye kadar 70 ayrı talep sıraya konulmuş. Ancak önümüzdeki yıllarda binlerce talep de cevabını bulacak.
Yayınlanan beş fotoğraf hakkında kısaca bilgi vereyim:
1- SMACS 0723:
Webb, uzak evrenin şimdiye kadarki en derin ve en keskin kızılötesi görüntüsünü yalnızca 12,5 saat içinde teslim etti. Dünya üzerinde durup yukarıya bakan bir kişi için, bu yeni görüntünün görüş alanı, her biri yaklaşık iki saat uzunluğundaki çoklu pozlamaların renkli bir bileşimi, yaklaşık olarak bir kol mesafesinde tutulan bir kum tanesi boyutundadır. Bu derin alan, şimdiye kadar tespit edilen en uzak gök adalardan bazılarını bulmak için mercekli bir gökada kümesi kullanır. Bu görüntü, Webb’in derin alanları inceleme ve kozmik zamanın başlangıcına kadar galaksileri takip etme yeteneklerinin yüzeyini çiziyor.
2- WASP-96b (spektroskopi analizi):
Webb’in güneş sistemimizin dışındaki bu sıcak, kabarık gezegeni ayrıntılı gözlemi, bu gezegenle ilgili önceki çalışmaların tespit etmediği pus ve bulutların kanıtlarıyla birlikte suyun açık izini ortaya koyuyor. Webb’in bir ötegezegenin atmosferindeki ilk su tespitiyle, şimdi diğer gezegen atmosferlerinin nelerden oluştuğunu anlamak için yüzlerce başka sistemi incelemeye başlayacak.
3- Güney Halka Bulutsusu:
Ölmekte olan bir yıldızı çevreleyen genişleyen bir gaz bulutu olan bu gezegenimsi bulutsu, yaklaşık 2.000 ışık yılı uzaklıktadır. Burada, Webb’in güçlü kızılötesi gözleri, ölmekte olan ikinci bir yıldızı ilk kez tam görünüme getiriyor. Bir gezegenimsi bulutsu olarak doğumdan ölüme kadar Webb, bir gün yeni bir yıldız veya gezegen haline gelebilecek yaşlanan yıldızların dışarı fırlatan toz ve gaz kabuklarını keşfedebilir.
4- Stephan Beşlisi:
Webb’in, Pegasus takımyıldızında yer alan bu kompakt gökada grubuna ilişkin görüşü, bir gökadanın merkezini çevreleyen toz örtüsünü delip geçerek, süper kütleli kara deliğin yakınındaki gazın hızını ve bileşimini ortaya çıkardı. Artık bilim adamları, etkileşim halindeki galaksilerin birbirleri içinde yıldız oluşumunu nasıl tetiklediğini ve bu galaksilerdeki gazın nasıl bozulduğunu, eşi benzeri görülmemiş bir ayrıntıda, nadir görülen bir görünüm elde edebilirler.
5- Karina Bulutsusu:
Webb’in Karina Bulutsusu’ndaki “Kozmik Uçurumlara” bakışı, yıldız oluşumunun daha önce gizlenmiş olan en erken, hızlı evrelerini ortaya çıkarıyor. Güney takımyıldızı Karina’daki bu yıldız oluşum bölgesine ve buna benzer diğer bölgelere bakan Webb, yeni oluşan yıldızları görebilir ve onları oluşturan gaz ve tozu inceleyebilir.
Hayranlığımız artıyor
Umarım yakında binlerce yeni odak noktası hakkında hayranlığımızı artıracak, merakımızı tatmin edecek bilgiler ediniriz. Mesela ben, Ülker yıldızını merak ediyorum. Malum bu yıldızın her dilde ayrı bir adı var: Arapça Süreyya, Farsça Pervin, Japonca Subaru, Latince Plaiades vs.
Hatırlatmakta fayda var: İnsan çıplak gözüyle ancak 5 bin yıldız görebiliyor. Hubble ile bu sayı 200 bin galaksiye kadar genişledi. James Webb ise bu rakamı milyarlarca galaksiye kadar çıkarırken, bulutsu, karanlık madde, karanlık enerji, bulutsu ve spektroskop analizleriyle bambaşka bir boyuta taşıyacak.
Maalesef, uzay teknolojisinin geldiği bu noktaya rağmen; evrenin yüzde 95’i hakkında hiçbir bilgimiz yoktu. James Webb’in yeni bir başlangıç yaptığını bu sebeple en başta ifade ettim.
Karanlık madde ve karanlık enerjinin evrendeki tahmini dağılımı da bize yeni şeyler anlatacak niteliktedir. Evrenin yüzde 74’ünü karanlık enerji, yüzde 22’sini karanlık madde, yüzde 3,6’sını bildiğimiz anlamda atomlardan oluşan ve galaksiler arasında bulunan gazlar, yüzde 0,4’ünü ise yine bildiğimiz anlamda atomlardan oluşan yıldızlar, gezegenler vb. oluşturmaktadır. Yani James Webb Uzay Teleskobunun bize gösterdiği ve yukarıdan beri yazdığımız evren diye şimdiye kadar bildiklerimiz sadece binde 4.
Evrene açılan bu yeni pencere, bize hangi noktalarda yeni bir bakış açısı kazandırmalıdır?
Yeni gezegenler, eski medeniyetler mi?
Dünya benzeri yeni gezegenler hakkında bilgiler için hazırlanmalıyız.
Dünyadan daha yaşlı gezegenler olduğuna göre, bizden daha eski medeniyetler olma ihtimali de yüksektir. Daha yaşlı gezegenler, daha ileri canlı toplulukları, daha ileri teknoloji ve onların da ileri uzay teleskopları olma ihtimali yüksektir. Yeter ki birbirimize ulaştıracak solucan delikleri bulabilelim.
Malum James Webb Uzay Teleskobundan bütün dünya halkları, bilim insanları yararlanabilecek. Bu özellikte dünyanın ilk projesidir. Peki, dünyadaki karmaşa ve hakimiyet kavgalarının olmasını istemediğimiz yeni uzay yaşamında nasıl bir uzay anayasası olmalıdır?
Bu güney kutbunu, yeni kıta keşfetmekten çok farklı nitelikte bir gelişmedir. Bu konuda da bilim insanlarının alternatif metinler oluşturulmasında fayda var.
Derler ya, insan mikroskobu icat etti, kendi büyüklüğünü gördü. Yine insan teleskobu icat etti, kendi küçüklüğünü anladı. Umarım James Webb Teleskobu insanoğlunun içsel yolculuğuna da bir pencere açar.
Kozmos kitabıyla evren hakkında yeni bakış açıları kazandıran bilim kurgu yazarı Carl Sagan’ın sözünü hatırlatırım: Bir yerlerde bir şeyler görünmeyi ve keşfedilmeyi bekliyor.